Toplumsal yapının her unsurunda oldukça yaygın kullanımı olan televizyon; farklı yaş, cinsiyet, kültür ve sosyo-ekonomik düzeydeki izleyici gruplarını ortak alanda buluşturan bir medya aracıdır. Yaşadığımız toplum üzerinde var olan kalıpların yeniden üretimlerini sağladığı gibi olası değişimlere sebep olma açısından da önemli bir araçtır.
Çeşitli izleyici kitlesine sahip olan televizyon, hem bireysel anlamda kendimizle ilgili farkındalık oluşturma hem de dünyanın geri kalanını görme ve algılama biçimimizi etkilemektedir. Ülkemizde yayımlanan birçok dizide ve programda öne çıkan toplumsal cinsiyet eşitliğine ters düşen konular, toplumsal algımızı şekillendirmektedir. Bu tür yayınlar, izleyenler ve bu programlara maruz kalmak zorunda bırakılan bireyler üzerinde yanlış bilinçlenme etkisine sebep olmaktadır. Ülkemizde en çok reyting alan dizi ve programlarda kadınlar; çok zayıf, duygusal ve kibar rollerle çevrili bir kimlikle karşımıza çıkmaktadır. Buna karşın kabalık, rekabetçilik, şiddete meyilli ve dışadönüklük erkeklere has özellikler olarak kurgusal yapıda öne çıkar.
İrem İnceoğlu ve Elif Akçalı’nın 2018 yılında TÜSİAD Televizyon Dizilerinde Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi kapsamında gerçekleştirmiş olduğu araştırmada, ele alınan 12 farklı Türk dizisinde incelenen 75 kadın karakterden yalnızca 1 tanesinin iş kadını olduğunu ortaya koymuştur, ancak karakter dizide ebeveyn rolü ile ön plana çıkmaktadır. Bunlara ek olarak, dizilerdeki kadın ve erkek karakterler arasında dağılım ve temsiliyet açısından dikkat çeken farklılıklar bulunmaktadır: kadınlar genellikle ev işleriyle ilgili rollerde yer alırken, erkekler karar verme mekanizmalarında ve iktidar sahibi pozisyonlarda temsil edilmiştir. Dizilerde genellikle erkek merkezli hikayeler ve başroller bulunmakta, erkek-egemen temalar işlenmektedir. Kadın karakterler genellikle genç ve zayıf olarak tasvir edilirken, erkekler daha geniş bir yaş aralığında temsil edilmektedir. Kadınlara yönelik fiziksel özelliklere yapılan yorumlar genellikle olumlu iken, erkekler için bu durum daha az gözlemlenmiştir. Kadınların iç mekanlarda, erkeklerin ise daha fazla hareket özgürlüğüne sahip sahnelerde görüldüğü tespit edilmiştir. Bu araştırma, dizilerdeki toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin varlığını ortaya koymaktadır. Bu konuda yapımcılar, yayıncılar, senaristler, yönetmenler ve oyuncular gibi sektör paydaşlarının perspektifinden tartışma ve eylem başlatılması önemlidir.
Çizilen bu kimliklerin etkisi önemsiz gibi görünse de yaşadığımız bu ataerkil toplumda ortaya çıkan yansımaların şiddet içeren erkek davranış kalıplarını ve bu zihniyetin yarattığı yıkımları net bir şekilde görmekteyiz. Bu bağlamda toplumda var olan ataerkil kalıpların ve uygulamaların, kadına yönelik şiddet ve toplumsal cinsiyet eşitsizliği gibi meselelerin algılandığı ve olumlu düşünce, tutum, tavır ve davranışların geliştirileceği bir zihniyet değişimini sağlayacak yayınlara öncelik verilmelidir.
Toplumsal cinsiyet eşitliğine ters düşen, istismar ve şiddetin en ağır biçimde gösterildiği dizilerin varlığı her kesimden insanı olumsuz etkilemektedir. Dizi, haber ve programların şiddeti, istismarı, cinsiyet eşitsizliğini normal gösterip bu konuları halkın gözü önünde yaş farkı gözetmeksizin seyir unsuru yapması, kabul edilemez. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve şiddeti algılamamızı şekillendirecek olumlu düşünce, tutum ve davranışların geliştirileceği bir zihniyet değişimi sağlamak için, daha duyarlı ve dikkatli bir yayıncılığa ihtiyaç duyuyoruz. Kendi kendimize ve toplumumuza daha iyi hizmet etmek için bu sorunu kabul etmeli ve üzerinde çalışmalıyız.
Kaynaklar