Sanat ve İyileşmek Üzerine

Normalleşme-normalleşememe ve iyileşebilmek üzerine düşünebilmek, yaşadığımız onca kolektif olay sonrasında oldukça kırılgan bir hale geldi. Birçok şeyin artık eskisi gibi olmayacağını (olamayacağını ve bazılarının da olmaması gerektiğini) kabullenmek ve üzerine atacağımız adımlar ile şimdi nereye yürüyeceğimizi düşünmek, biraz yalnız ancak paylaştığımız hislerin ortaklığı nedeniyle kalabalık bir soru. Bu noktada duyduğumuz öfkeyi-üzüntüyü ve bir şeyleri dönüştürme enerjisini ortaya çıkaran her türlü bizden kaynaklı gücü alıp, anlamlı şeyler yaratarak devam etmeyi beklemek için “doğru zaman” ne zaman olacak bunu bilemeyebiliriz. Bugün, bu yazıda; tüm bu yaşadıklarımızın ortasında sanatın, yaratımın ve “iyileşmenin” kurabileceği köprülerden bahsetmek istedim.

Bu noktada feminist sanatın içinde bulunduğu toplumsal dinamik ve devinimlerden etkilenip şekillenirken kimi noktalarda bu dinamiği de şekillendirebilecek şekilde temaslarda bulunabildiğini biliyoruz. Özellikle feminist sanat tarihine baktığımızda görüyoruz ki: 

Feminist sanat dünya çapındaki kadınların sesini coğrafi olarak ayrıştırmıyor, tam tersine onları birbirine yaklaştırıyordu. Onlarca yıl süren feminist sanat akımının kayda değer sanatçıları, ABD, Birleşik Krallık, Latin Amerika, Doğu Avrupa, Orta Doğu ve daha birçok bölgenin kadınlarının toplumsal eşitlik mücadelesine eserlerinde yer verdi. Feminist sanat, toplumsal dönüşümler ve kimlik mücadelelerinin taşıyıcı vagonlarından biri iken toplumsal bir kriz sonrası iyileşmeye çalışan bir toplumun; bu türden alabileceği şeyler ne olabilir diye düşününce, iyileşme-özgürlük-mücadele kavramlarının bize açtığı yolda yürüyebilmenin olası şansı, bize güç verebilir. Sanatçıların, kişisel ilham ve yaratımlarıyla ortaya çıkardıkları sanat yapıtlarında; biz olabilmeye ve kolektif bir bilinç-hafıza yaratabilmek üzerine eğilmeye yaklaştıran ilhamlar bulabilmek pek mümkün.

Feminist sanatın Türkiye’deki temsilcilerinden Zeynep Solakoğlu’nun “Healer” serisinde karşımıza çıkan eserlerde, tam da bu ortak hissi arayabiliriz. Zeynep “Healer”dan bahsederken: “Şu anki yaşadığım dönemi eserlerimde, Healer serisinde olduğu gibi, nasıl belgeliyorsam, o zaman da yapardım aslında. Sanat benim için aynı zamanda unutmamanın bir yolu. Yaşadıklarımı hayatımda tutma, sonra bırakma şeklim. Bir süreç yani.” (https://kulturlimited.com/roportaj-zeynep-solakoglu-sanatci/) dediği noktada, sanatın unutmazlığı ve unutturmazlığı konusu karşımıza çıkıyor. Kolektif hafızanın bir yansıması olarak, yine mücadeleleriyle ele alabileceğimiz Amazon kadınlarının, sergide bir anda “healer”lara yani şifacılara döndüğü bir evrenden bahsediyoruz. Yeniden doğuş ve olduğundan daha güçlü bir şekilde yeniden başlama halleri, güçlenme temasıyla birlikte Solakoğlu’na bu sergiyi yaratma aşamasında ilham olmuş.

Zeynep Solakoğlu, Pictoplasma All Stars Exhibition, 2016

 Kırılganlığımız ve yaralanmaya açık insan doğamızın yanında, bize mücadeleyi ve yeniden başlamayı hatırlatacak şeylere ihtiyaç duyuyoruz. Şahitlik ettiğimiz bu evren de ,şeylerin bir araya geldiği ve aslında formlardan oluşurken bir bütün yarattığı canlı organizmalar gibi karşımıza çıkıyor.Tıpkı zihnin içi gibi, dış dünyadaki bu zenginlik ve birbirine temas ediyor olma halinin bize etkisi üzerine düşünmek; parçası olduğumuz büyüklüğün gücü ve kırılganlığın aynı anda farkında olabilmek, bizi daha güçlü hissettirip mücadeleye devam ettirecek yegane ilhamı vermeye destek olabilir.

Zeynep Solakoğlu, Bloom away Gloomy Man, Kağıt üzerine renkli kalem, 2015

Her yanında gözler çıkan, bir forma atfedemeyeceğimiz ancak doğa-yumuşaklık-içiçelik ve temas kavramlarını öne atan karakterleri yalnız ve kendine ait bir evrende düşünemiyor gibi hissetiğimiz anları yaşayan bu “kristal kızı” görmek, kendi iyileşme sürecimiz hakkında düşünmek için bizi elimizden tutup yanına çekiyor ve sırtımızı okşuyor.

Zeynep Solakoğlu, Crystal Girl, Kağıt üzerine suluboya ve mürekkep, 28×34, 2015
Zeynep Solakoğlu, States / Springreen, Kağıt üzerine suluboya, guaj boya ve mürekkep, 40×40 cm, 2015

States isimli bu eserinde ise, uyuyan yeşil doğa ana formu ve çiçekler ile tilki formlarının bir arada oluşu; kırılganlık ve yeniden doğmanın-doğa ana ile dışa vurumunu yansıtırken; “Healer” bize anlatıyor ki, iyileşme sürecinde yalnız değiliz. Biz, sen ve farklı bir evrende kendi iyileşme sürecinde olan o sayısız formlar; kendi yolculuğumuzda ve kendi yollarımızda-kendimize özgü hızlarla ilerliyor olacağız. Ancak hatırlayacağız ki, içinde bulunduğumuz bu kolektif hislerin bizi götüreceği yeri; Zeynep Solakoğlu’nun hayat verdiği “Healer” evrenindeki yeşil, birbine bağlı
ve canlı yeni bir dünya gibi, bizler birlikte iyileşip-mücadele ve sanatın verdiği ilhamla yaratarak süsleyeceğiz.

“Healer” serisi ve Zeynep Solakoğlu hakkında daha çok bilgi için: https://youtu.be/eY9wXojrf5Q

Özge Gürbüz